Türkiye, uzun yıllardır ilk kez iktidarın dışarıdan göründüğü gibi olmadığını bu kadar açık biçimde hissediyor. Güçlüymüş gibi duran yapının içindeki çatlaklar artık gizlenemiyor.

AKP, dışarıdan bakıldığında hâlâ büyük bir siyasal güç gibi dursa da, içeride hızla ilerleyen bir çöküşün tam merkezinde duruyor. Bu çöküş ne bir gecede başladı ne de bir anda ortaya çıktı; toplumun nabzı uzun süredir farklı bir şey söylüyordu ve bugün o ses artık bastırılamayacak kadar güçlü.

MHP ile kurulan uzun vadeli ittifak, yıllarca iktidarın en sağlam direklerinden biri olmuştu. Ancak MHP’nin milliyetçi çizgiden uzaklaştığı yönündeki eleştiriler ve özellikle İmralı merkezli görüşme iddialarının ülke gündeminin tam ortasına oturması, milliyetçi seçmende derin bir güvensizlik yarattı. Bu kırılmanın sonucu olarak İYİ Parti, Zafer Partisi ve BBP gibi partiler milliyetçi oyları güçlü biçimde bölüyor ve bu alan artık MHP’nin tekeline bırakılamayacak kadar parçalı.

AKP açısından daha ağır olan ise kendi tabanındaki çözülme. Emekliler 2024 yerel seçimlerinde tepkisini ortaya koydu. Asgari ücretli, hayat pahalılığının yükünü artık kaldıracak gücü kendinde bulamadığını yüksek sesle ifade ediyor. Buna rağmen iktidar bu iki büyük toplumsal sınıf için somut hiçbir adım atmadı. Ekonomi her geçen gün ağırlaştıkça AKP’nin çekirdek seçmeni bile huzursuzlukla farklı adreslere yönelmeye başladı. Filistin politikaları halkta beklenen etkiyi yaratmadı; iyi niyetli bulunmasına rağmen etkisiz, sonuçsuz ve yetersiz olarak değerlendirildi. Aydın’da Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye geçişi ise bir sempati yaratmak yerine tam tersine rahatsızlık oluşturdu. Seçmen bugün transfere değil, tutarlılığa, ilkeye ve şeffaflığa değer veriyor.

CHP’li belediye başkanlarının kayyumlarla görevden alınması toplumun geniş kesimleri tarafından hukuki değil, siyasi bir hamle olarak algılanıyor. Ekrem İmamoğlu üzerindeki baskı iddiaları ve gazetecilerin tutukluluğu, özgürlük alanlarının daraldığı yönündeki kanaati güçlendirdi. AKP’nin sokaktan kopuşu ise artık daha görünür; parti temsilcilerinin halkın arasına rahatça çıkamaması, toplumdaki öfkeyi bir işaret fişeği gibi yansıtıyor.

Bu tabloya ek olarak Türkiye’nin yeni siyasi aktörü Anahtar Parti sahneye güçlü bir giriş yaptı. Yaptıkları büyük kongre, yıllardır hiçbir siyasi partide görülmeyen yoğunlukta bir katılıma sahne oldu. Salonun doluluğu, coşkunun düzeyi ve toplumsal enerji; Anahtar Parti’nin ciddiyetini ve gerçek bir siyasal güç hâline geldiğini açıkça ortaya koydu. Partinin lideri Yavuz Ağıralioğlu, duruşu, dili ve siyasi tarzıyla toplumda giderek büyüyen bir güven oluşturuyor. Siyaset kulislerinde sıkça dile getirilen benzetme dikkat çekici: “Ekrem İmamoğlu’nun sağ versiyonu.” Bu benzetme, Ağıralioğlu’nun merkez sağda, muhafazakâr tabanda ve şehirli seçmende ne kadar hızlı bir karşılık bulduğunun göstergesi.

Anahtar Parti’nin asıl kritik yönü ise MHP’nin değil, doğrudan AKP’nin merkez–muhafazakâr tabanından oy almasıdır. İYİ Parti, Zafer Partisi ve BBP milliyetçi oyları bölürken; Anahtar Parti AKP’nin yıllarca en güçlü olduğu şehirli, eğitimli, muhafazakâr seçmeni kendine çekiyor. Buna Yeniden Refah Partisi ve Saadet Partisi’nin dindar tabandaki etkisi de eklenince AKP’nin muhafazakâr seçmen alanı üç ayrı kanaldan hızla çözülüyor. Bu çözülme, yıllarca “yıkılmaz kale” olarak gösterilen yapının tuğla tuğla sökülmesine neden oluyor.

Toplumsal tepkiler de bu çöküşün bir diğer boyutunu oluşturuyor. Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek’in politikaları nedeniyle esnaf bugüne kadar görülmemiş bir daralma yaşadı. Hükümete yakın şirketlerin sebep olduğu çevre tahribatları, çevreci seçmenin iktidarla bağını tamamen kopardı. Hayvanları uyutma tartışmalarına yol açan yasa girişimleri, hayvan severlerde büyük bir isyana dönüştü. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ise kadınların iktidarla olan bağlarını neredeyse tamamen kopardı. Kürt seçmen açısından da tablo değişmedi; İmralı iddiaları bir sempati yaratmadı çünkü Kürt halkı Abdullah Öcalan’ı toplumsal temsil olarak görmüyor. Selahattin Demirtaş cezaevinde kaldığı sürece AKP’nin Kürt seçmenden gönüllü bir destek alması mümkün görünmüyor.

Tüm göstergeler yan yana konulduğunda ortaya tek bir gerçek çıkıyor: AKP ilk seçimde tarihinin en sert ve en geri dönülmez oy kaybıyla karşı karşıya kalacak. Bunun sebebi muhalefetin başarısı değil; iktidarın toplumsal gerçeklikle olan bağını koparması, ekonomik yönetimi iyileştirememesi ve Türkiye’nin yeni sosyolojik dinamiklerini okuyamamasıdır.

Ve bu hikâyenin sonunda değişime karar veren her zaman millettir. Sandık gelir, kapılar kapanır, pusulalar düşer, oylar sayılır… Bir dönem biter, yenisi başlar. Bugün yaşanan da tam olarak budur: Türkiye, kendi yolunu yeniden belirliyor. Halk, değişimin vaktini çoktan tayin etti. Ve hiçbir güç, toplumun yazdığı bu kararlı değişim iradesinin önünde duramaz.