Roma İmparatoru. Adı Sezar. Başındaki taç, defne yaprağındandır. Defnenin güzelliği bir yana, bu taç, mutlak gücü ve yozlaşmışlığı temsil eder. Zaten internet sitesindeki değeri, black fridayden önce bile, altın görünümlüsünün 400 lira. Veya bir cafede olsa olsa salata. Taçla ilgili bir iddia, yaprakların zeytin ağacından olduğu yönündedir. Zeytin ağacı kutsallık, zafer en önemlisi barış anlamına gelir. Sezar’a ağır gelir. İyi ki elinde beyaz güvercin yok.

Beyaz güvencin de zeytin dalı da “barış”ı simgeler. “Barış çocukları” diye küçümsenenlerin sembolü de nükleer silahsızlanma kampanyasının sembolüdür. Çok önemli. Çocuklara bir dönem en çok verilen isim. Tabii 2001’de doğanlar için. Zira bu yılda doğan çocuklara verilen 50 isim arasında “Barış” ilk 30’da yer almış. Bu isim 2014’te ilk 50’de yer bulamamış. Türkiye İstatistik Kurumu’nun son verilerine göre, ilk 30 isimde “Barış”ın yerinde yeller esiyor. Neyse hiç olmazsa “Savaş” yok sıralamada.

İktidar ortağının, ani bir manevrayla demlemekten vazgeçip el sıkışarak öncelik ettiği yeni dönemde, onun ifadesiyle son düzlüğe girilmiş. Bu girişimle oluşturulan komisyon uzun bir isme sahip: Milli dayanışma, kardeşlik ve demokrasi. İsminde var olmasa da temel amaç terörsüz Türkiye. Son tartışma İmralı’ya gidilip gidilmemesi ile ilgili.

Bu yazı yazılırken, komisyonun oylama yapıp yapmadığı ya da ne sonuç alındığına, eğer gidilecekse hava koşullarının ne zaman müsait olacağına dair bilgi maalesef yok. Kurucu önder de bekliyordur bu haberi. Aslında Türkiye’de terörist elebaşından kurucu öndere geçiş uzun bir süreç, ancak Hasan Cemal’in Kürtler kitabında yer alan 1993 yılındaki bir röportajında İmralı sakininin kendisinden “Önderlik kolay değil” diye bahsettiğini öğreniyoruz.

Bir önceki paragrafa dönersek, son anda eklenen “demokrasi” ve diğer kelimelerin yanında yer alması gereken “barış”tır. Ama barış zordur, elde edilmesi de sürdürülmesi de. Türkiye’nin terörsüz olması, barışın ihdas edileceği anlamına gelmeyebilir de.

Şiddetin vukuat-ı adiyeden hale geldiği ülkede, barışın kurulmasının ve muhafazasının zor olduğunu araştırmalar gösteriyor. Örneğin, medya ombudsmanı Faruk Bildirici’nin televizyon haber bültenlerinde yayınlanan şiddet görüntülerinin tekrar tekrar yayınlanmasının örnek oluşturup, şiddeti artırdığına işaret ediyor. Kayyumlu Show TV’nin iki bültenini inceliyor. 10 Kasım’daki bültenin; üçüncü sayfa haberleri olarak bilinen, polis-adliye haberlerinin yani kavga, dayak, bıçaklama, cinayet gibi şiddet vakalarıyla dolu olduğunu yazıyor. Bir hafta sonraki bültenin de 10 Kasım’dakinden neredeyse farkı yok. Üstelik her iki bülteninde de şiddet olaylarının, tekrar edildiğini vurguluyor. Bir kadının başına kolonya dökülüp yakılması bile 14 kez.

Barış, savaş kadar eski. Antik Yunan komedyalarına dek uzanıyor barışı konu etmek. Aristophanes Atina’nın Sparta ile savaşa son vermesi ve anlaşmaya varılması görüşünü savunan “Barış” eseri ile MÖ 421’de ödül alır. Hükümdarlar bu eserden ne kadar etkilenmiştir bilinmez, ancak evlilikler yoluyla barışı sağladıklarına tanıklık edilir. İki dudağın arasından çıkacak iki cümleye terk edilecek kadar basit değildir.

O dudaklara imkân vermemek için insanlar örgütlenir ya da bireysel mücadele eder. İlk Nobel barış ödülü 1901’de verilir ama ne Birinci Dünya ne de İkinci Dünya Savaşı’nı engeller bu çaba. Milletler Cemiyeti’ne rağmen. Birleşmiş Milletler de bir işe yaramamıştır, yaramamaktadır. Örgütler kurulur, hâkim sınıfların hoşuna gitmez. Türkiye’den örnek vermek gerekirse, yakın tarihten, Barış Derneği diyebiliriz. Barış istemelerinin ödülü, 12 Eylül cunta döneminde hapis olur.

Neden barış bu kadar güçlükle karşı karşıya kalır? Klasik ve geçerli cevap: Emperyalistler ve silah tüccarları yüzünden. Onlar için devlet de terörist de müşteridir, başlarının tacıdır. Aldıklarınızın üzerine yatarlar. Topraklar onların üsleridir. İleri gidip, yedek güçlerinin “gayreti” ile tatil merkezi yapmayı bile düşünürler. Niyetleri, tüm dünya halklarının siyasi, ekonomik ve sosyal özgürlüğünü yok etmektir.

Tüm olumsuzluklara karşın, terörsüz Türkiye önemli bir adım sayılabilir. Ancak bir yapının sağlam olabilmesi için, basitçe, önce arsa bulunması, mimarın çizmesi, mühendisin hesaplaması ve ruhsat alınması gerekir. Ruhsatta, komisyonun değil, Meclis’in belki de yurttaşların mührü gerekir. Yoksa sorumlusunun bulunamayacağı depremde yıkılan binalar gibi olur.

İktidarın ortağının çağrısı, İmralı’ya gidilmesi yönünde. Üstelik giden olmazsa komisyondaki 4 milletvekilinden birini bırakıp, “üç arkadaşını yanına alıp” gitmeye niyetli. İmralı seferleri, Kıyı Emniyet’in tekneleriyle yapılıyor. Bilenlere sordum. Bu teknelerde kaptan dâhil 4 mürettebat var. Tekne ortalama 6-8 kişilik. Komisyon 51 kişiden oluşuyor. “Haydi, gidelim” denirse, arkayı dörtleseler de sığamazlar. O takdirde İBB’nin deniz otobüsüne kalırlar ki bu siyasi buhran bile yaratabilir. Bursa deniz otobüsleri için de aynı durum söz konusu. Belki Turizm Bakanı’ndan yat yardımı istenilebilir.

Heyecanlı günler sürüyor. Bu heyecan içinde terörsüzlüğün barışsız olamayacağını vurgulamalı. Zira hazmedilmemiş bir barış sorun yaratabilir. Mesela, hâlâ iki harf barış isteğinde önemli rol oynayabilir. Alfabenin ilk harfi “a” ile altıncı harfi “e”. Silah bıraktığını söyleyen örgütü “a” ile mi anmalı “e” ile mi? Yıllardır tercih edilen “a” yerine Türkçe dil bilgisi kurallarının uygulanması bile önemli adım sayılır. Barış, demokrasinin de güvencesidir.

Değinmeden geçmeyelim. Burada gazetecilere de önemli bir ödev düşüyor: Barış gazeteciliği. Amacı, çatışmaların barışçıl çözümüne katkı sağlamak. Daha sonra uzun uzun ele alınması gereken bir konu.

Not: Futbola bahis bulaştığı ayan beyan ortada. Bu da mı ofsayt değil?