Bu hafta medya dünyası müthiş bir haberle sarsıldı. Ertuğrul Özkök, artık siyaset yazmakta hevesli olmadığını açıkladı. Ben de sizi üzmeyi göze alarak bu kez siyaset yazmamaya karar verdim. Gerçi hayat siyaset üzerine kurulu.

Özkök, zaten yedi yıl önce de 2018’de de benzer bir şey demişti: “Artık siyaset yazmıyorum.” Ama yıllar sonra çıktığı bir programda söyledikleri mealen korku dağları bekliyor diye değerlendirilebilir. Meslek hayatında çok az siyasi haberden heyecan duyan, Turgut Özal’a yakınlığı ile bilinen, bunu da saklamayan nam-ı diğer Özkök’ün bu kararı kâbus adeta bizlere. O ise siyaset yazmamayı Allah’ın kendisine bahşettiği bir güzellik ve fırsat olduğunu da düşünüyor. Korkmayın, “Hayat değişiyordu, biz (de) değişmeliydik” mottosuyla kışın Beykoz ya da Cihangir’deki evinde, yazın da Aktürk’te yazacak herhalde. Muhtemel çok eğlenceli olacak; müzik, tiyatro, sinema gibi alanlarda. Çünkü amiral gemisine paraşütle indiğinde, kendi deyimiyle Bab-ı Âli’ye kalite getirdiği inancındaydı. Sevenleri, mutlaka “Çöp gibi kadınlar güzel olabilir mi?” türü derin mevzuları ele alan yazılarını bekliyor.

Müthiş diyemeyeceğimiz sarsıcı olmayan bir haber, yakınları tarafından kuyudan güçlenerek çıkacağına inanılan Mehmet Akif Ersoy (televizyon habercisi olan) hakkında. Çalıştığı TMSF Medya Grubu kanalında Genel Yayın Müdürü (idi). Whatsapptaymış gibi grup iddialarını reddeden Ersoy, hiç pudra şekeri kullanmamış. Galiba saçına rüzgârda bulaşmıştır. İfadesindeki şu cümleler dikkat çekici: “Dosyada hakkımda tek bir somut delil bulunmamaktadır. Gizli tanık beyanları hem kendi içinde tutarsızdır hem de hukuki gerçeklikten uzaktır… Özgürlüğümü kısıtlayan en ağır tedbir olan tutuklama kararıyla karşı karşıya bırakıldım.” Kendisini ekranda seyretme sabrını hiçbir zaman gösteremediğim için bu konudaki hassasiyeti başkalarının davaları için de söylemiş midir bilmiyorum yoksa yandaşlar gibi seyirciyi uyuşturmayı mı tercih etmiştir?

Medya için bir başka az müthiş gelişme, Milli Piyango dâhil yedi şans oyununu bünyesinde bulunduran Sisal Şans konusunda. Haklısınız. Medya ile alakası ne? Efendim, kendileri de içinde Kanal D, Hürriyet gibi yayınların bulunduğu Medya Grubu’nun sahibi Demirören ailesine ait. Babasının ağlayıp ağlamadığı bizi ilgilendirmiyor. Şu an sahibi Yıldırım Demirören. Hayvanların sokakta beslenmesine karşı çıkmasıyla gündeme gelen vali, şimdi de piyango ve şans oyunlarının camilerde satışını yasakladı. Henüz gruptan bir açıklama yok. Umarım basın özgürlüğüne tehdit olarak algılamazlar.

Yasaklama deyince akla tabii ki RTÜK geliyor. Platformlardan birinde gösterilen Jasmine (Cem Özüduru, 2025) dizisi yasaklanmış. Platformdan kaldırılmış. Gerekçeyi okuyunca bizi düşündükleri ayan beyan ortada. Dizi, aile yapısını hedef alıyor, milli ve manevi değerlerle açıkça çelişiyor, genel ahlaka aykırı içerikler taşıyormuş. Haa bir de kadın istismar ediliyormuş. Bu kadın hassasiyeti, en azından bayan demediklerine de şükür, yandaş-candaş her program için geçerli olur.

RTÜK demişken, medya yasağını resmi yollardan olmasa da sağlamaya çalışanlar da yine ortaya çıkıverdi. Mesela iktidar ortağının Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, RTÜK bütçesinin görüşülmesi sırasında sosyal medyaya giydirmiş. Milli ve manevi değerlerden söz etmiş. Etik kurallara uyulmadığından ve sokak röportajlarından yakınmış. Ama sözlerini ortada bırakmamış, çözüm de önermiş: “Basın kartı bulunmayan veya kurumsal bir kimlik altında akredite edilmemiş şahıslar (sanırım gazeteci demek istiyor) basın faaliyeti adı altında yürüttükleri çalışmalar engellensin.” En azından fiile geçmemiş, Ancak onun yerine aynı partinin bir ilçe başkanı sosyal medyada belediyeyi eleştiren gazetecileri, artık belki de bayatlamış ama gelenekselleştirdikleri sözle “Zamanı gelince karı kıyafetiyle oynatırız” diye tehdit etmiş.

Medyada bu heyecanlar yaşanırken, beklenen ya da sır perdesi gibi bir olay sonunda, haydi öyle diyelim, vuzuha kavuştu. Genel Müdür’e, Genel Yayın Yönetmeni’ne ve ana haber spikerine görev tevdi eden Yılmaz Özdil, buna rağmen hem CEO hem Medya Grup Başkanlığı iddiasının, Genel Yayın Müdürü ile beraber yaptığı “Kırmızı Beyaz” programında doğru olmadığını söyledi, hatta bir de ödül koydu: “Benim Medya Grup Başkanı veya CEO olduğumu kanıtlayan arkadaşım varsa o arkadaşı Medya Grup Başkanı yapacağız.” Atamalar öncesi doğrudan patronla görüşen Özdil, kurumda sadece haber yazdığı, editörlük yaptığı inancında. Üstelik TV ve gazetede odası bile yokmuş. Normalleşince insanın başına neler gelir neler.

Yine yukarıda bahsi geçen kişi, gazeteciliğin kahraman gazeteciler tipine ihtiyacı olmadığını söylemiş, Televizyondan 15 gazeteci, aflarını istemedi. Aralık başında “nedeni bilinmeyen” nedenle işten çıkarıldı. O zaman işlerinden edilenlere kahraman gazeteciler demek doğru olur. TGS listesine göre içerideki 11 gazeteci için de. Selam olsun.

Not: Maliye Bakanı, çalışanın ve emeklinin yanında olduklarını söylemiş. Sağınıza solunuza bakın. Kazaen yanınızda biri varsa, gördüğünüz büyük ihtimalle o olmayacaktır.