Geçtiğimiz günlerde gazeteci Enver Aysever, sağcılığı ahlaksızlıkla özdeşleştirecek kadar sert bir dil kullanmış; dünyadaki felaketlerin—savaşların, sömürgelerin, işgallerin, kitlesel kıyımların, aşırı yoksulluğun—çoğunlukla sağcı politikaların bir sonucu olduğunu söylemişti.
Savcılık, bu ifadeleri “halkın bir kesimini aşağılama” ve “düşmanlığa tahrik” olarak yorumladı. Oysa Aysever’in eleştirisinin yöneldiği şey sağcı bireyler değil, sağcılık ideolojisi ve sağ siyasetlerin dünya tarihindeki rolüdür.
Bu ayrım ifade özgürlüğünün çekirdeğini oluşturur. Zira ifade özgürlüğü, rahatsız edici, şoke edici, hatta sert ve incitici sözleri korur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatları bu doğrultudadır.
Amerikan hukukunda ifade özgürlüğünü sınırlamanın en önde gelen ölçütü olan clear and present danger (yakın ve mevcut tehlike) yaklaşımıyla bakıldığında da Aysever’in sözlerinde hiçbir somut tehlike yoktur. Ortada hedef gösterme, şiddet çağrısı, nefret saikiyle bir topluluğu tehlikeye atma bulunmamaktadır. Bu nedenle Aysever’in ifadeleri, beğenilsin yahut beğenilmesin, tamamen ifade özgürlüğü kapsamındadır. Buna karşı yapılabilecek olan tek şey ise yine ifade özgürlüğüdür:
Sağcılığı savunmak, solculuğu eleştirmek, Aysever’in argümanına karşı argüman geliştirmek…
Türkiye’nin Komünizmle İmtihanı
Türkiye’de siyasal kavramların özellikle de “sağ” ile “sol”un gerçek anlamlarının ters
yüz edilmesi, bugüne mahsus değildir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Türkiye’de komünizm karşıtlığı, devletin güvenlik yaklaşımının temel bileşenlerinden biri olarak şekillenmiştir.
1920’lerin başında Anadolu’da Bolşevik etkisinin sınırlı olmasına rağmen Ankara hükümeti, Sovyetlerle diplomatik yakınlığa rağmen, içeride komünist örgütlenmeyi tehdit olarak değerlendirmiştir. Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Mustafa Suphi olayında olduğu gibi fiziksel şiddetle hem de 1920’ler boyunca
süren tutuklamalar ve yargılamalarla komünizm düşüncesi bastırılmıştır.
1930’larda “komünizm” kavramı daha çok “rejim güvenliğini tehdit eden ideoloji” şeklinde
tanımlanmış, Takrir-i Sükûn dönemi dahil olmak üzere devlet, sol düşünceyi sistematik olarak izleme ve bastırma yöneliminde olmuştur.
Ancak komünizm karşıtlığının ideolojik bir devlet politikası haline gelmesi esasen
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye’nin dış politika yönelimine bağlı olarak
kurumsallaşmıştır. Savaşın ardından Sovyetler Birliği’nin Boğazlar ve Kars–Ardahan
üzerindeki talepleri, Ankara’yı güvenlik açısından Batı’ya yöneltmiş; bu süreç 1947
Truman Doktrini, ardından Marshall Planı ile birlikte Türkiye’yi açık biçimde ABD’nin
Sovyet karşıtı stratejisinin bir parçası hâline getirmiştir.
Truman Doktrini’nin yalnızca ekonomik ve askerî yardım değil, aynı zamanda komünizme karşı psikolojik harekâtstratejilerini de uygulandığı total bir endoktrinasyondur. Bu dönemde Türkiye’deki
anti-komünist söylem, ABD’nin Soğuk Savaş çerçevesinde oluşturduğu anti-komünizm programlarının etkisiyle yeni bir boyuta taşınmıştır. 1940’ların sonundan itibaren birçok solcu aydın, yazar, sendikacı tutuklanmış; sol düşünce, “milli güvenlik” gerekçesiyle neredeyse tamamen kriminalize edilmiştir.
Bunun devamı olarak, 1950’lere gelindiğinde komünizm karşıtlığı yalnızca devlet politikası olmaktan çıkarak toplumsal bir hareket alanına dönüşmüştür. 1950’lerden hemen önce şekillenmeye başlayan, 1950’lerin ortasında ise resmen faaliyet gösteren Komünizmle Mücadele Dernekleri, Türkiye’nin onlarca ilinde örgütlenmiş, sağ ideolojinin kadrolarını yetiştiren bir tür ideolojik merkez işlevi görmüştür. Bu
dernekler, özellikle gençlik üzerinde etkili olmuş; milliyetçi-muhafazakâr düşüncenin devletle uyumlu, anti-komünist bir çizgide biçimlenmesine katkı sağlamıştır.
Bu dönemin ideolojik çerçevesi üç temel unsurdan oluşturmuştur:
1. Dinsel muhafazakârlığın komünizm karşıtı söylemle birleşmesi,
2. Milliyetçiliğin komünizme karşı bir “milli refleks” olarak kodlanması,
3. Solun sistematik şekilde “dinsizlik, ahlaksızlık ve milli değerlere düşmanlıkla”
özdeşleştirilmesi.
Bu üç unsur bir araya gelince, sağ ideoloji kendisini “ahlakın ve maneviyatın doğal
temsilcisi” olarak sunarken, sol düşünce — ekonomik içeriğinden tamamen bağımsız
biçimde — “tehdit”, “zararlı ideoloji” veya “ahlaki çöküşün kaynağı” şeklinde
etiketlenmiştir. Böylece Türkiye’de 1950’lerden itibaren, hatta 1980 askeri darbesiyle
pekişen şekilde, “sol = dinsizlik/ahlaksızlık”, “sağ = din/ahlak/millîlik” denklemi siyasal
kültüre yerleşmiştir.
Siyasal Pusula: Sağ–Sol Meselesine Modern ve Bilimsel Bir Yaklaşım
Bugün dünyada bireyin siyasal konumu anlamak için geçerli yöntem, Political
Compass (Siyasal Pusula) modelidir. Tek eksenli sağ–sol ayrımı çökmüştür. Siyasal
Pusula bu nedenle iki eksen kullanır:
1. Ekonomik eksen (sol–sağ)
2. Toplumsal eksen (otoriter–özgürlükçü)
Bu modelde bir kişinin gerçek ideolojik konumu ancak bu iki eksenin kesişiminde
bulunur. Bir insan hem solcu hem otoriter olabilir (Kuzey Kore). Bir insan hem sağcı
hem otoriter olabilir (faşist hareketler). Bir insan ekonomik olarak sağda, toplumsal
olarak özgürlükçü olabilir (liberteryenler). Bir insan ekonomik olarak solda, özgürlükçü
olabilir (Mandela, Chomsky, Sanders).
The Political Compass (https://www.politicalcompass.org/) geliştirdiği kapsamlı soru
setiyle, bireylerin siyasal konumlarını sağ–sol ve özgürlükçü–otoriter eksenlerinde
belirlemeyi amaçlayan, 24 yıllık bir ölçüm aracıdır. Katılımcılara 6 grupta toplam 76
soru yöneltilir ve her soruya 4’lü Likert ölçeği ile yanıt vermeleri beklenir: 1- Tamamen
karşıyım 2- Karşıyım 3- Destekliyorum 4- Tamamen destekliyorum.
Sorulara dürüst ve tutarlı biçimde yanıt verildiğinde, sistem katılımcının politik
duruşunu iki boyutlu analitik bir düzlemde tek bir nokta ile gösterir.
- Ekonomik sağ/sol ekseni, bireyin piyasa, devlet, eşitlik ve ekonomi
politikalarına ilişkin tercihlerine göre konumunu belirler.
- Otoriter/özgürlükçü ekseni ise bireyin devlet gücü, özgürlükler, toplumsal
normlar ve kişisel haklara ilişkin yaklaşımını ölçer.
Bu iki eksenin kesişimi sayesinde kişi, düzlemin sağında veya solunda; yukarı
(otoriter) veya aşağı (özgürlükçü) bölgelerinde konumlanır ve siyasal kimliğinin
analitik karşılığını net bir şekilde görür.
Sorular
1. Grup Sorular – Ülke ve Dünya Görüşü (toplumsal / otorite ekseni)
1. Ekonomik küreselleşme insanlığa hizmet etmeli. (destek → sol / ret → sağ)
2. Ülkem haklı haksız her durumda desteklenmeli. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
3. Doğduğun ülkeyle gurur duymak aptalcadır. (destek → özgürlükçü / ret →
otoriter)
4. Irkımız diğerlerinden üstündür. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
5. Düşmanımın düşmanı dostumdur. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
6. Uluslararası hukuka aykırı askerî eylemler bazen haklı olabilir. (destek →
otoriter / ret → özgürlükçü)
7. Bilgi ve eğlencenin iç içe geçmesi endişe vericidir. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
2. Grup Sorular – Ekonomi (ekonomik sol–sağ ekseni)
1. İnsanlar milliyetlerden çok sınıflara ayrılır. (destek → sol / ret → sağ)
2. Enflasyonu kontrol etmek işsizlikten daha önemlidir. (destek → sağ / ret → sol)
3. Şirketler çevreyi korumak için yasal olarak zorlanmalıdır. (destek → sol / ret →
sağ)
4. “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre.” (destek → sol / ret →
sağ)
5. Piyasa ne kadar serbestse insanlar o kadar özgürdür. (destek → sağ / ret →
sol)
6. Suyun bile markalanıp satılması üzücüdür. (destek → sol / ret → sağ)
7. Toprak alınıp satılmamalıdır. (destek → sol / ret → sağ)
8. Devasa servetler topluma katkısı olmayanların elindedir, bu üzücüdür. (destek
→ sol / ret → sağ)
9. Bazen ticarette korumacılık gereklidir. (destek → sol / ret → sağ)
10. Şirketin tek sorumluluğu hissedarlara kâr sağlamaktır. (destek → sağ / ret →
sol)
11. Zenginlerden aşırı vergi alınmaktadır. (destek → sağ / ret → sol)
12. Parası olan daha iyi sağlık hizmeti alabilmelidir. (destek → sağ / ret → sol)
13. Devlet yalan söyleyen kuruluşları cezalandırmalıdır. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
14. Tekelleri engellemek için kısıtlama gerekir. (destek → sol / ret → sağ)
3. Grup Sorular – Sosyal Değerler (toplumsal / otorite ekseni)
1. Kürtaj, annenin hayatı tehlikede değilse yasak olmalıdır. (destek → otoriter /
ret → özgürlükçü)
2. Bütün otoriteler sorgulanmalıdır. (destek → özgürlükçü / ret → otoriter)
3. Göze göz dişe diş. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
4. Kültür–sanat vergilerle fonlanmamalıdır. (destek → sağ / ret → sol)
5. Okullarda devam zorunlu olmamalıdır. (destek → özgürlükçü / ret → otoriter)
6. Farklı türden insanlar kendi türünde kalmalıdır. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
7. İyi ebeveynler bazen çocuklarına vurmalıdır. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
8. Çocukların ailelerinden sır saklaması doğaldır. (destek → özgürlükçü / ret →
otoriter)
9. Marihuana bulundurmak suç olmamalıdır. (destek → özgürlükçü / ret →
otoriter)
10. Eğitimin temel işlevi iş buldurmaktır. (destek → sağ / ret → sol)
11. Kalıtsal engellilerin çoğalmasına izin verilmemelidir. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
12. Çocuklara en çok disiplin öğretilmelidir. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
13. Vahşi veya gelişmiş toplum yoktur, sadece farklı kültürler vardır. (destek →
özgürlükçü / ret → otoriter)
14. İş imkânı varken çalışmayan destek görmemeli. (destek → sağ / ret → sol)
15. Başın dertteyse olumlu şeyler düşünmek daha iyidir. (destek → sağ / ret →
sol)
16. Birinci nesil göçmenler asla tam uyum sağlayamaz. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
17. Büyük şirketler için iyi olan herkes için iyidir. (destek → sağ / ret → sol)
18. Yayıncılık devletten yardım almamalıdır. (destek → sağ / ret → sol)
4. Grup Sorular – Devlet, Özgürlükler, Ceza (toplumsal / otorite ekseni)
1. Terörle mücadelede özgürlükler fazla kısıtlanıyor. (destek → özgürlükçü / ret
→ otoriter)
2. Tek parti tartışmaları önler, bu avantajdır. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
3. Suç işleyen dışında kimse gözetimden korkmamalıdır. (destek → otoriter / ret
→ özgürlükçü)
4. Ağır suçlara idam cezası olmalıdır. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
5. Toplumda yöneten–yönetilen sınıfı olmalıdır. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
6. Soyut sanat değildir. (destek → sağ / ret → sol)
7. Cezalandırma, rehabilitasyondan daha önemlidir. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
8. Bazı suçlular rehabilite edilemez. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
9. İş adamları sanatçılardan daha önemlidir. (destek → sağ / ret → sol)
10. Annelerin ilk görevi ev hanımlığıdır. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
11. Çok uluslu şirketler genetik kaynakları sömürüyor. (destek → sol / ret → sağ)
12. Mevcut düzenle barışmak olgunluktur. (destek → sağ / ret → sol)
5. Grup Sorular – Din ve İnanç (toplumsal / otorite ekseni)
1. Astroloji birçok şeyi açıklar. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
2. Dindar olmadan ahlaklı olunmaz. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
3. Sadaka sosyal güvenlikten iyidir. (destek → sağ / ret → sol)
4. Bazı insanlar doğuştan şanssızdır. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
5. Çocuğa okulda din öğretilmelidir. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
6. Grup Sorular – Cinsellik (toplumsal / otorite ekseni)
1. Evlilik dışı cinsellik ahlak dışıdır. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
2. Eşcinsel çiftler çocuk edinebilmelidir. (destek → özgürlükçü / ret → otoriter)
3. Yetişkin pornografisi yasal olmalıdır. (destek → özgürlükçü / ret → otoriter)
4. Yetişkinlerin yatak odası devleti ilgilendirmez. (destek → özgürlükçü / ret →
otoriter)
5. Kimse doğal olarak eşcinsel hissetmez. (destek → otoriter / ret → özgürlükçü)
6. Cinsellik konusundaki açıklık aşırıya kaçıyor. (destek → otoriter / ret →
özgürlükçü)
Türk Halkının Çoğunluğu Kendini Sağcı Zanneden Solcudur
Bu sorular dikkatle incelendiğinde ve dürüstlükle cevaplandığında Türkiye’de
kendisini “sağcı” olarak tanımlayan insanların büyük çoğunluğu ekonomik olarak
aslında solcu görüşler taşıdığı anlaşılacaktır. Bu hamasi bir iddia değil, hepimizin
cevabını bildiği bir gerçektir. Şimdi Türkiye’de hangi sağcı şu sorulara karşısındaki
cevabı vermez?
- Devlet çocuklara iş bulmalı mı? “Tabii ki.”
Devlet fabrika açmalı mı? “Evet, yatırım yapsın.”
- Stratejik sektörler (enerji, telekomünikasyon, internet) devlet dışında özel
sektör tarafından işletilsin mi? “Elbette hayır. Devlet işletsin.”
- Zengin daha fazla, fakir daha az vergi ödesin mi? “Elbette, adalet böyle olur.”
- Gelir dağılımı adaletsiz mi? “Kesinlikle.”
- Eğitim paralı olsun mu? “Asla. Devlet sağlamalı.”
- Çocuklara ücretsiz yemek, ücretsiz ders kitabı, ücretsiz kreş sağlanmalı mı?
“Kesinlikle.”
- Sağlık hizmeti ücretsiz ve kamusal olmalı mı? “Mutlaka.”
Bu yanıtların tamamı sol ekonomik yaklaşımı temsil eder. Fakat bu cevapları veren
insanlar kendilerini sağcı-muhafazakâr-milliyetçi olarak görmeye devam eder. Çünkü
Türkiye’de “sol”un tarihsel itibarı kırılmıştır; solculuk, bilinçli bir propaganda ile “kötü”,
“ahlaksız”, “dinsiz”, “komünist” bir yere itilmiştir. Bu nedenle toplum, ekonomik
talepleri bakımından solcu olduğu hâlde, kültürel kimlikleri nedeniyle sağcı olduğunu
zanneder. Türkiye’de bu test samimiyetle uygulansa, toplumun %90’dan fazlası
ekonomik olarak sol, toplumsal değerlerde ise melez (kısmen özgürlükçü, kısmen
otoriter) çıkacaktır.
Türkiye’nin gerçeği budur: Bizim toplumumuz aslında sol bir ekonomi düzeni
istemektedir. Ancak tarihsel korkular ve kimlik siyasetinin baskısı, insanları sağcı
etiketi altında toplamaktadır.