Silivri'de tutuklu bulunan gazeteci Merdan Yanardağ'ın eşi yazar Sevim Kahraman Yanardağ, Birgün gazetesinde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Sevim Kahraman "Silivri’nin gölgesinde: "Güzel günler gene gelecek" başlıklı yazısında "İçerdekiler tutsak da, dışardakiler özgür mü? Değil, içtiğin her yudum yediğin her lokma boğazından takılarak geçiyorsa özgür değiliz hiçbirimiz." dedi.
İşte Sevim Kahraman Yanardağ'ın yazısı:
Sevgili İçerdekiler,
Hepimizin bir parçası orada yani Silivri zindanında. Kiminin eşi, kiminin kızı ya da oğlu, kiminin annesi ya da babası. Kiminin dostu arkadaşı kiminin yaşam kahramanı. Bir yerden bildik bir tanıdık hep. Bir parçamız yüreğimiz orada, Silivri zindanında.
Benim de eşim içerde, haksız ve hukuksuz biçimde birçok kişinin içerde olması gibi. Son iktidar döneminde üçüncü kez hem de. Neden olduğunu burada anlatmayacağım, hepimiz biliyoruz, biliyorsunuz. Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi”nde katilin kim olduğunu herkesin bilmesi gibi. Gazeteciliği hakkıyla yapmak diyelim kısaca ya da Merdan Yanardağ olmak. Direncin adı olmak kolay değil.
Gerçek bir yurtsever ve sosyalist bir insan olmanın bedeli ağır.
Yalnızca özgürlüğü kısıtlanmıyor, yıllarca ilmek ilmek işlenmiş emeği yok sayılıp “Gerçeğin adresi” Tele1 kanalına el konuluyor. Hak, hukuk ve adalet sözlüklerde kalan eski sözcükler sanki. Yalnızca cezalandıran ne Merdan ne de Tele1 çalışanları, halkın haber alma özgürlüğü engellenerek onlar da cezalandırılıyor. Koskoca bir cezaevine dönüşüyor ülke. Nefes almak, yaşamak sanılıyor, o nefesi de zor alıyoruz.
Çocuklara anlatmak zor, yaşadığımız memleket meselelerini. Ama benim 11 yaşındaki oğlum Cem, yaşadığımız tüm gerçekliğin farkında. Merdan Yanardağ’ın oğlu olmanın haklı gururunu taşıyor. “Babamla gurur duyuyorum” diyor, “Onu çok özlüyorum” diye ekliyor. Ve sarılıp kalıyoruz öylece. Sonra yaşadığımız bu haklı gururun hakkını vermek için yeniden ayağa kalkıyoruz, mücadeleye devam diyoruz gülümseyerek. Cem’in hafta sonu futbol maçında babası için atacağı gollerin hayallerinde geziniyoruz. “Gol olmasa da olur” diyorum “sen çok iyi oyna yeter.”
Yaşamak direnmektir! Ve biz hep direniyoruz. Neden çocuklarımız en güzel çağlarını Silivri zindanın kontrol noktalarında, bekleme salonlarında, ziyaret alanlarında geçirsinler. “Kırmızı Pazartesi” demiştik. Hepimiz biliyoruz.
Geceler boyu yaptığımız uzun sohbetleri şimdi zihnimde tek başıma yapıyorum. Kimi kızıyorum yoksun diye sanki senin suçunmuş gibi, kimi gülüyorum komik bir anımızı düşünerek. Saatler daha uzun gün sanki hiç bitmeyecekmiş gibi ama biliyorum bu günler de geçecek. Cahit Irgat’ın dediği gibi “Güzel günler gene gelecek.” Geleceğe ait düşlerimiz kapımızı çalacak. Umudumuz olduğu sürece biz olacağız.
İçerdekiler tutsak da, dışardakiler özgür mü? Değil, içtiğin her yudum yediğin her lokma boğazından takılarak geçiyorsa özgür değiliz hiçbirimiz. Aklımız, yüreğimiz içerde. Kim içerde kim dışarda karışıyor zaman zaman. Bedenini istediğin yere taşı, aklın nerdeyse oradasın.Bir kez daha deneyimliyoruz, bin kez daha deneyimleriz. Ancak, adalet yerini bulmadan özgür olamayacağız. Bunun bilincinde ilerliyoruz yaşamın kıyısından.
***
Bana kendini gösteren dünya
Avuçlarındaki buğulu ayna
Ne yap ne et kırılmasın
Sıyrılmasın
Üstümüzdeki bu ılık hüzün
Bir sarhoş öğlesinde gündüzün
Rüzgârla bir sürü leylek
Şehre inecek
Güzel günler gene gelecek
Cahit Irgat




