“Kim zarafetle durdurabilmiş ki zorbayı?”

Saraçhane’deyim. Biraz erken gelmişim. Benden erkenciler de var; emniyet görevlileri gibi… Aile Dayanışma Ağı’na destek olmak için buradayım ve benden önce tam on beş kez buluşulmuş. 19 Mart operasyonuyla tutuklanan insanlar dokuz aydır içeride. ‘İçeri’ ne tuhaf bir kelime… Birileri içeride olunca onların yakınları da dışarıda olamıyorlar aslında.

Anayasal hakkımı kullanarak bu ailelerin protestosuna destek vereceğim ama korkmuyor da değilim.

Çünkü tutuklamaların hukuksuz, soruşturmaların delilsiz-bilimsiz yürüyebileceğini biliyoruz hepimiz. Daha üç gün önce MESEM kapsamında iş kazalarında(?) ölen çocukları protesto eden gençler tutuklandı. Tutuklanmak istemem.

Çünkü ben de bir tür tutsaklıktan çıkmışım; tedavim yeni bitmiş, hastalıktan mezun olmuşum. Sağlık ve huzur içinde evimde oturmaktır dileğim. Ama işte o evinde oturamayanlar yok mu? İçeridekiler! İçeridekilerin dışarıda acı çeken yakınları…

Aile Dayanışma Ağı’nın üyeleriyle Saraçhane Parkı’nda bir araya geliyoruz. Ailelerin yanı sıra genç-yaşlı, kadın-erkek yurttaşlar da bu zarif protestoya destek veriyor. Çoğunluk ise kadınlar… Topallayarak gelen de var gözleri görmeyip elinde değnekle yolunu bulmaya çalışan da. Onları oraya getiren tek şey haksızlık, hukuksuzluk karşısındaki hassasiyetleri.

Dile kolay 258 gündür Silivri’de 12 metrekarelik bir hücrede tutulan seçilmiş İBB Başkanı, CHP’nin ve 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi ve sivil toplum gönüllüsü Dr. Dilek Kaya İmamoğlu, “Bizler, bir cezalandırma aracına dönüştürülen ‘tutukluluk’ uygulamasıyla siyasetin dizayn edilmeye çalışıldığı bir dönemin tanıkları değil; bu düzeni değiştirecek iradenin sahipleriyiz” diyor. Yüzlerinde gurur, özlem ve kararlılık taşıyan kalabalık hem yaşaran gözlerini siliyor hem de alkışlıyor.

***
Küçük bir melek -ki adı da Melek- açıklamanın yapıldığı alanda koşturuyor. Annesi Huri Türkmen başına uzunca kırmızı bir kurdele bağlamış. Çok sevilen çocukları güzel taranmış saçlarından tanırsınız hemen. Melek’in bir seveni ise tutuklu: Güvenlik görevlisi babası Çağlar Türkmen.

Melek arada yükselen alkışları, atılan sloganları hiç yadırgamıyor. Tutuklu yakınlarının bu dayanışma buluşmalarına çok alışık. Küçük bir çocuğun oyun alanına dönüşmüş protestolar… Bir çocuğun, küçücük bir kızın normali bu olmamalı. Bu normalleşmemeli. Melek’e kahırlanırken aklıma Tayfun Kahraman’ın kızı Vera geliyor. Yıllardır babasına hasret büyüyen bir çocuk daha… Ve daha başkaları, başkaları, başkaları…

İBB Spor Kulübü Başkanı Fatih Keleş’in kızı Zeynep Keleş’in konuşmasını dinliyorum. Uğradıkları haksızlıkları, maruz kaldıkları itibar suikastlarını anlatırken sesi çatallanıyor. Onu dinlerken son romanımdan bir cümle geliyor aklıma: “Ah nasıl imkânsızdı bir adamın kalpazan olmadığını ispatlaması!”

Tutuklamaların cezalandırmaya dönüştüğü bir yerde, hak-hukuk-adalet ve yasalar çiğnenmiyor sadece; bilim de yok sayılıyor. Oysa bir şeyin yokluğunun ispatı imkânsızdır. Nasıl ispatlansın suçsuzluk? Suçu ispat etme zahmetine girmeyenlerin zulmünden hangi masum kurtulabilir ki?

Dr. İmamoğlu tutuklu yakınlarının on somut talebini sıralarken ailelerdeki özgüveni hissediyorum. Tutukluların yakınları masumiyetlerine öylesine inanıyorlar ki özgüvenleri yüksek. Soruşturmaya değil, hukuksuz tutuklamaya itiraz ediyorlar. Adil bir soruşturmada, yargılamada beraat edeceklerini biliyorlar.

***
Üniversite öğrencisi Güneş Akşahin “19 Mart'ın mağduru değiliz, bu büyük mücadeleyi başlatanlarız” dediğinde çokça alkış alıyor. Elinde ayna, yerde gördüğü ufacık bir su birikintisine basarak oyun oynayan Melek de alkışın coşkusuna eşlik ediyor, daha hızlı koşuyor.

Yanımdaki yaşlı çift ile sohbet etmeye koyuluyorum. Bunca haksızlığa uğramış ve sevdiklerine özlem içindeki insanlar hâlâ dik, onurlu ve kibarlar. Medya A.Ş.'nin Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Fatoş Pınar Türker’in annesi Kadriye ve babası Namık Türker olduklarını öğreniyorum. Şimdi adlarını tek tek yazsam sayfalar tutar. Oradaki bütün aileler, Dilek İmamoğlu’nun zarif önderliğinde nezaketle direniyorlar.

Aklıma yine başka bir cümlem geliyor: “Kim nezaketle durdurabilmiş ki zorbayı?”

Birbirine kol kanat gererken hem güçlü hem de zarif durabilen bu insanlara hayran oluyorum. Çocukluğumuzda dinlediğimiz masallarda hep iyiler kazanıyordu. Yine iyiler kazanmak zorunda hem de zarafetlerinden, nezaketlerinden bir gram taviz vermeden. Yeter ki böyle olsun, ben kendi kendimi tekzip etmeye razıyım, hazırım.

***
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek hem ailelere hem de dayanışmaya gelenlere teşekkür ederken “İyi kalpleriniz için de teşekkür ederim” dedi. İyiliğe, erdemlere hasret kaldığımız bugünlerde buna dikkat çeken bir siyasetçiye denk gelmek çok değerli.

Zarafet demişken… Hem çalışma arkadaşım hem dostum olan Merdan Yanardağ’ın tutukluluğunun üzerinden bir aydan uzun bir süre geçti. Merdan Yanardağ’ın nezaketi kadar sağlam duruşuyla da ilham veren eşi Sevim Kahraman Yanardağ’ı da anmak gerekir. Ve her dayanışmanın olmazsa olmazı Gülden Sevgili’yi…

Benim katıldığım on altıncı Aile Dayanışma Ağı toplantısına destek vermek için gelenlerin arasında sanatçı Rutkay Aziz ve akademisyen-yazar Selçuk Şirin de vardı. Ve Melek’in her hafta görmekten çok alıştığı ve pek muhabbet gösterdiği aktivist-gazeteci Nasuh Bektaş…
Tarih nezaketle direnenleri, dantel gibi incelikli sayfalarına kazıyacak. İyiler kazanacak!