İmralı Tuzağı

Öncelikle belirtelim, İmralı süreci bir iktidar projesidir. Türkiye’nin demokrasi güçlerinin başlattığı bir çözüm süreci değildir. Asıl hedef, siyasal ömrünü tüketmiş olan İslamcı-Faşizan AKP iktidarının tarihsel ömrünü uzatmaktır.

Böylece, cumhuriyeti büyük ölçüde yıkan ve fakat yerine kendi rejimini kuramayan Erdoğan – AKP iktidarı, kendileri içim yaşamsal değerde ek bir süre kazanmak, geri dönüş eşiğini aşmak ve hesap vermekten kurtulmak istiyor.

Nitekim MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı çıkışın üzerinden 14 ay geçmesine karşın hiçbir somut adım atılmadı. Yasal düzenleme yapılarak hukuksal zemin oluşturulmadı. Bu süre boyunca Erdoğan ve AKP hep sürecin kenarında durdu. Doğrudan bir sorumluluk üstlenmediklerine ilişkin bir imaj/algı oluşturmaya çalıştı.

Ancak, böyle siyasal ve toplumsal süreçlerin, hele tarihsel bir boyutu da varsa, bir kez başladı mı nasıl sonuçlanacağı belli olmaz. Tıpkı 1917 Şubat Rusya'sı gibi. Rus burjuvazisi çarlığın artık ömrünü doldurduğunu düşünerek onu tasfiye ederek, toplumsal bir devrimi önleyebileceğini sandı. Ama öyle olmadı, bir kez paçasını devrime kaptırmıştı, ondan kurtulamadı. Sadece 10 ay sonra Ekim 1917’de Rusya sosyalist bir devrime tanıklık etti. Elbette hesaba katılmayan en önemli olgu Lenin gibi bir liderin varlığıydı. Ben ortada bu boşluğu doldurabilecek birini henüz göremiyorum.

Özellikle vurgulamalıyız ki, Türkiye’yi İslamcı-faşist bir totaliter rejime sürükleyen Cumhur İttifakı ya da iktidarı ile adil, demokratik ve onurlu bir Kürt çözümü geliştirilemez. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.

Kürt siyasal hareketi sözcüleri diyor ki, “Ne yapabiliriz, onlar iktidar, kaçınılmaz olarak muhatap almak zorundayız” ve ekliyorlar, “Siz barış istemiyor musunuz?”

Bu yaklaşım tümüyle yanlıştır. Öncelikle bu kurguyu değiştirmek lazım. Bu iktidarın siyasal ve tarihsel ömrü dolmuş durumda. Onlar, Kürt hareketine yaslanarak, onu yedekleyerek, iktidar ömrünü uzatmayı planlıyorlar. Başarılı olurlarsa yapacakları ilk şey 2015’ten sonra olduğu gibi sizi tepelemektir. Ülkede tam anlamıyla faşizan bir baskı rejimi egemenken, kumpas davaları ve kayyımlar ile ilerici demokratik muhalefet güçleri tasfiye edilmeye çalışılırken nasıl bir çözüm sürecinden söz edilebilir? İstanbul’da, Ankara’da dikta rejimi kurulmaya çalışılırken Diyarbakır’da Mardin’de demokrasi olabilir mi?

Şu çok açık, süreci açıkça sahiplenmeyen Erdoğan-AKP kanadı, masa yeniden devrilince suçu CHP’ye atıp sıyrılmaya çalışmayı planlıyordu. Bu nedenle CHP’nin hem komisyonda olmasını hem de İmralı heyetinden yer almasını önemsiyorlardı. Olmadı, CHP İmralı heyetinde yer almayacağını ilan edince oyun bozuldu. Nitekim İmralı heyeti Öcalan ile görüşüp döndüğünde bu haber iktidar medyasında neredeyse hiç yer almadı. Gazetelerin ilk sayfalarında, televizyon programlarının gündeminde yoktu. Dahası, heyetteki AKP’li üye Hüseyin Yayman önce “gitmedim, ben yoktum” diye açıklama yaptı. Ortada tam bir siyasal komedi vardı.

Türkiye’nin en iyi gazetecilerinden biri olan sevgili kardeşim ve yoldaşım Barış Terkoğlu, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde 24 Kasım günü yazdı. Sürecin, İmralı ziyaretine sıkıştırılması tam anlamıyla CHP’ye kurulan bir pusuydu. DEM bu pusuya düştü. Bu kumpas, Öcalan’dan da bağımsız kurgulanıyor belli ki. Ancak Terkoğlu’nun daha önceki tutanakları ortaya koyarak gösterdiği gibi Öcalan AKP ile onun iktidarını uzatmak için bir pazarlık yapıyor. İhtiyacı görmüş ve buna olumlu yanıt veriyor. Ülkenin demokratikleşmesi, bizler, kimsenin umurunda değiliz. Suriye ve bölgedeki gelişmeler de bu denklemin diğer unsurlarını oluşturuyor. Kürt hareketi kendi kısa vadeli hedefleri ve mikro çıkarları için her şeyi feda etmeye yakın duruyor. Eğer ortada siyasal bir taktik yok ise durum son derece rahatsız edici görünüyor.

İşte, CHP İmralı heyetinde yer almayarak bu oyunu/hesabı bozdu. Şimdi yapması gereken iş, kendi demokratik çözüm perspektifini ilan ederek, somut yol haritasını ortaya koymaktır. Türkiye’nin yarısının “hayır” dediği bir çözüm sürecinin, CHP’nin olmadığı bir tarihsel girişimin başarı şansı yoktur.

AKP-MHP iktidarı, özellikle siyasal İslamcı hareket, hedefine ulaşınca Kürtlere ihanet edecektir. Bundan hiç kuşku yok. Tıpkı 2015’te olduğu gibi. Bunun bütün işaretleri mevcut. İzin vermemek bizim elimizde. Kürt hareketi demokratik muhalefet blokundan kopmamalıdır. Gezi direnişinde yaptıkları hatayı tekrarlamamalıdır.

Ülke ayakta, milyonlar meydanlarda. Gelin muhatabı, iktidarı değiştirelim. Onurlu ve demokratik bir çözümün de önünü açalım. Gerici faşizan iktidara yaşam öpücüğü vermeyin.

Kuşkusuz Abdullah Öcalan sürecin en önemli aktörlerinden biridir. Dolayısıyla kendisiyle görüşülmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak, henüz yasal düzenleme yapılmadan, hukuki zemin hazırlayacak hiçbir adım atmadan, konunun İmralı ile görüşmeye sıkıştırılması doğru değildir. Eğer Bahçeli ve MHP samimi ise, hükumetten çekilmeli, ülkeyi erken seçime götürmeli ve oluşacak yeni iktidar ve Meclis ile demokratik bir çözüm için somut adımlar atılmasının yolunu açmalıdır.

Türkiye şiddetli bir değişim talebi ile sarsılıyor. Bu kriz halini aşacak bir tarihsel çıkış ve hamle bekleniyor.