Gazeteci Fatih Altaylı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanı Oktay Saral'ın hedef göstermesinin ardından, YouTube yayınında kullandığı ifadeler nedeniyle 'Cumhurbaşkanına tehdit' suçlamasıyla yargılandığı davada 4 yıl 2 ay hapis cezası aldı.

Rektörünün kardeşinden utanmaz paylaşım: Kadro benim için hazırlandı...
Rektörünün kardeşinden utanmaz paylaşım: Kadro benim için hazırlandı...
İçeriği Görüntüle

GERİ DÖNECEĞİ AÇIKLANMIŞTI
Altaylı'nın, hakkında verilen kararın ardından YouTube yayınlarına geri döneceği açıklanmıştı.

"VERİLEN KARAR HUKUKİ DEĞİL SİYASİ"
Son videosunda hakkında verilen kararı değerlendiren Altaylı, "Karar henüz yazılmadığı için cezaevinde ne kadar kalacağımı bilmiyorum. Bu arada hem bir üst mahkemeye hem de istinafa itiraz haklarım var. Umudum az, belli ki soğuk bir hücrede, plastik bir sandalye üzerinde epey vakit geçireceğim. Bu haksız, hukuksuz ve adaletsiz kararın yarattığı duygu çok acı. Tam bir aldatılma, en güvendiğin tarafından ihanete uğrama hissi. Umarım adaletin benim üzerimden katledilmesi bölge adliye mahkemesinde ve hatta onun öncesinde bir üst mahkeme tarafından engellenir." ifadelerini kullandı.

TAHLİYE OLMAYI BEKLEMİYORDU
Altaylı'nın hakim kararının ardından elindeki dosyaları havaya fırlattığı söylenmişti. Altaylı bu konuya açıklık getirerek beklenenin aksine zaten bir tahliye kararı beklemediğini söyledi:

26 Kasım akşamı, bilgisini ve olayları ele alış biçimini çok beğendiğim değerli Gülşah İnce'nin Sözcü TV'deki programında, kanalın çok beğendiğim haber müdürü Murat Can Altıntoprak, karar duruşmasını çok güzel anlattı. Ancak mahkeme salonunda konuşulanlara ve sosyal medyadaki bazı paylaşımlara dayanarak benim karardan şoke olduğumu, tahliyeden emin olduğum için bavulumu dahi hazırladığımı söyledi. Sevgili kardeşim Murat Can bilsin ve emin olsun ki bavulumu hazırlamamıştım. Zaten cezaevinde bavul yok, yasak. Tahliye olanlar eşyalarını siyah çöp torbaları ile taşıyorlar.

Açıkçası bırak bavul hazırlamayı, perşembe günü teslim edilen kantin siparişlerini dahi vermiştim. Öyle ki geçmiş benzer davalara bakarak tahliye olacağımı düşünen infaz koruma memurları bile benim bu siparişimi şaşkınlıkla karşılamışlardı. Ziyaretime gelen avukatlar da tahliye edileceğimden eminlerdi. Çünkü çok ünlü ve değer verdiğim bir avukat, beni tahliye etmezler dediğimde "hukuksuzluğun bu kadarına kimse cesaret edemez" demişti. Benim kafamda ise Mekteb-i Sultani'den sınıf arkadaşım avukat Coşkun Coşar'ın sözleri yankılanıyordu. Sık sık ziyaretime gelip mektep arkadaşlarımın mesajlarını getiren Coşkun, mütalaayı okuduktan sonra şöyle demişti: "Fatihçiğim, seni üzmek istemem ama şunu görüyorum. Sulh ceza hakimliğine sevk yazın, iddianamen ve mütalaan aynı elden çıkmış. Bu da seni tahliye etme gibi bir niyetleri olmadığını gösteriyor. Adalet bekleme."

Beklemiyordum. Bu yüzden de eşyalarımı toplamamış, Murat Can kardeşimin deyimiyle bavulumu hazırlamamıştım. Ama itiraf ediyorum, odamda dip bucak bir temizlik yapmıştım. Çünkü eğer yanılır da tahliye olursam eşyalarımı toplamak birkaç dakikamı alırdı. Üç gömlek, üç kazak, üç beş iç çamaşırı, üç pantolon dışında başka eşyam yoktu ve toplamak kolaydı. Ama odayı temizlemek için yeterince vaktim olmayabilirdi. Öyle bir durumda arkamda olabildiğince pırıl pırıl bir oda bırakmak istiyordum.

"BENİ ÜZDÜ AMA ŞAŞIRTMADI"
Verilen kararın hukukçuları şaşırttığını ancak kendisini şaşırtmadığını kaydeden Altaylı, kararın henüz yazılmadığını ve bundan dolayı içeride daha ne kadar kalacağını da bilmediğini söyledi:

Karar hukukçuları şaşırttı ama Türkiye'yi, bugünün Türkiye'sini bilen biri olarak beni üzdü ama şaşırtmadı. Yine de itiraf etmem gerekir ki tüm hukukçuların ve cezaevindekilerin tahliye beklentisi beni de içten içe az da olsa umutlandırmıştı. Kızıma, eşime, sevdiklerime kavuşma olasılığının olması beni heyecanlandırıyordu. Olmadı. Karar henüz yazılmadığı için cezaevinde ne kadar kalacağımı bilmiyorum. Bu arada hem bir üst mahkemeye hem de istinafa itiraz haklarım var. Umudum az. Belli ki soğuk bir hücrede, plastik bir sandalye üzerinde epey vakit geçireceğim. Emreciğim bu haksız, hukuksuz ve adaletsiz kararın yarattığı duygu çok acı. Tam bir aldatılma, en güvendiğin tarafından ihanete uğrama hissi. Umarım adaletin benim üzerimden katledilmesi Bölge Adliye Mahkemesi'nde ve hatta onun öncesinde bir üst mahkeme tarafından engellenir. Zor ama bir umut.

DOSYALARI YERE FIRLATMA İDDİALARI
Altaylı'nın hakim kararının ardından elindeki dosyaları, savunmasını yere fırlattığı ifade edilmişti. Altaylı aslında adaletin yere düştüğünü, bunun yüzünden de savunmasını yere fırlattığını söyleyip, verilen kararın hukuki değil siyasi olduğunu kaydetti:

Adaleti yere ben fırlatmadım. Adalet yere düşürüldüğü için ben de savunmamı yere fırlattım. Emreciğim şunu açıkça söyleyeyim. Bana verilen ceza hukuki değil, siyasi. Bu kararın arkasında olan siyasi otorite kimse kim, hiç ilgimi çekmiyor ve beni öfkelendirmiyor. Siyasetçi salt kendi çıkarını düşünür. Bizi siyasetçiye karşı koruma görevi, halkı, vatandaşı koruma görevi ise yargınındır. Ben siyasete ne kızgınım, ne kırgın ne de öfkeli. Ama yargıya çok kızgın ve kırgınım. Bu kararı verenler vicdanen gerçekten hukuka uygun davrandıklarına inanıyor ve bunun huzuru içindelerse, yenilen hakkım helali hoş olsun. Ama inanmadıkları, vicdanlarında yer etmeyen bir karara imza atmak zorunda kalarak beni buna mahkum ettilerse, bana yaşattıklarını umarım bir gün onlar da yaşarlar. Yani sevdiklerine hasret kalırlar.

"HEDEFLERİNE ULAŞTILAR"
Kararın Silivri'de herkesin moralini bozduğunu söyleyen Altaylı, bu konuyu şu atasözü ile açıkladı: Hiçbir lütuf, zilletli bir tabasbusa değmez.

Şunu da herkesin kulağına küpe olsun diye söyleyeyim. Bugün yaptığımız her şey, yarın çocuklarımıza miras kalacaktır. Asla unutmasınlar. Ve bu mevzuyu şöyle noktalayayım: Hiçbir lütuf, zilletli bir tabasbusa değmez. "Ne dedi bu adam?" diye düşünüyorsan bir lügata bak lütfen. Atasözleri vardır, bu da abi sözü olsun. Benimle ilgili kararın Silivri'de herkesin moralini bozduğunu ve adaletten umutları tamamen körelttiğini de söyleyeyim. Bu açıdan hedeflerine ulaşmış olabilir bu kararı verdirenler.

TEK ÜZÜNTÜSÜNÜ AÇIKLADI
Altaylı hakkında verilen hapis cezasında üzüldüğü tek konunun da 'kaçma şüphesiyle tutukluluğumun devamı' olduğunu ifade ederek sözlerini şu şekilde noktaladı:

Şu anda tek üzüntüm kaçma şüphesiyle tutukluluğumun devamı. Tutuklu olmaya değil, kaçar denmesine dertleniyorum. Beni bu ülkeden sürgüne yollasalar bir yolunu bulup geri dönerim. Ne kaçması? Ben mi? Hem ayıp hem komik.

Kaynak: Haber Merkezi